Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Diaspora Ermenilerinin Türkçe mirası

 
 
 

Ermeni diasporasından bakış


Diaspora Ermenilerinin Türkçe mirası

Jennifer Manoukian

 

 
Jennifer Manoukian

Amerikalı akademisyen ve çevirmen

Jennifer Manoukian Ermenilerin Türkçe ile uzun zaman sürdürdükleri ilişkiyi ele alıyor. Dört yüzyıllık bu ilişki  sanıldığının aksine -bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde- dünyanın dört bir tarafına yerleşmiş Ermeni diasporasının ilk kuşaklarının çocukları ve torunlarında devam ediyor. Çevirmen ve akademisyen Manoukian'a göre günlük yaşamda kullanılan Ermenice'den Türkçe'nin tüm izlerini silmeye çalışmak Ermeni halkının tarihinin bir kısmını inkar etmek anlamına geliyor.

New Jersey Universitesi'nde yan yana duran masalarda oturan bir Türk ve Ermeni'ydik. Sırtımız birbirimize dönüktü. Arkamdaki sese konsantre olmak için gözlerimi okuduğum kitaptan kaldırdım. Türkçe'deki seslilerin kayganlığı bana hep tanıdık gelmiştir, bu bilinmeyen dili beynim göz açıp kapayana kadar tanıyıvermişti. Adam yanındaki casusluğa hevesli kişiden bihaber bir şekilde telefonda bağırırken bir "Hiç" ya da "Hemen" kelimesini her yakalayışımda tanıma hevesiyle yerimden sıçradım. Sonuçta bu kelimeler benim de dilimin bir parçasıydı.

Açıkça bölünmüş olan iki milletin mikro-evren düzeyinde bir buluşması söz konusuydu : ikimize de ait olan bir avuç kelimenin aracılığıyla var olmayan bir konuşma hali. Başka bir zamanda, uzak bir dünyaya demir atmış bir buluşma. Ermeniler ve Türklerin kendi dillerinin kabuklarına çekilip birbirlerine karşı safları sıkılaştırdıkları etnodilsel milliyetçilikten önceki bir zaman. Türk dilinin tüm hakları sadece Türklere devredilmeden, Ermeniler de Türke ait herşeye karşı içsel bir rahatsızlık hissetmeden önce. 

Bu sahne Osmanlı Ermenileri'nin eskiden Türkçe ile kurdukları yakın ilişkiyi hatırlatıyor. Bu ilişki yüzyıla yakın bir zaman önce toplumun büyük bölümü diasporaya sürüklenince gerilmiş olsa da, Ermeni diasporasının en uzak köşelerinde dahi yankılanan bu dile karşı bu toplumun çok sayıda üyesinin çekingenlikle karışık bir sevgisi vardır.

Türkçe : Osmanlı Ermenilerinin dili

Bir halk ve imparatorluk dili arasındaki ilişki nasıl iyi niyetle milletleri ve kuşakları aşan bir sevgi şeklinde resmedilebilir ? İmparatorluğun diğer bağlamları bu senaryonun  çarpıcı imkansızlığının altını çizdiler. Emperyal güçlerin sömürgeleştirdiklerinin zihinlerine daha derin bir şekilde tırnaklarını batırmalarını ve yağmaya açtıkları topraklardaki egemenliklerini sıkılaştırmalarına yarayacak bir dil kullanmaya eğilimleri bu benzetmenin insanları kızdırmasına yol açabilir. Ancak bir Cezayirli'nin Fransız ile ya da bir Hintli'nin İngiliz ile ilişkisini bir Osmanlı Ermenisi'nin Türk ile ilişkisinden ayırt etmek gerekir. 

İlk ayrım Osmanlı dönemi boyunca Ermeni toplumunun Türk diliyle genel olarak haşır neşir olmasıdır. Osmanlı Ermenileri -köylüler ve kentliler, elitler ve elit olmayanlar- köy ve kentlerinde Türkçe'nin geçerli dil olduğu bir toplumda yaşıyorlardı. Dil başka imparatorluklarda olduğu gibi sadece iktidardaki bir azınlık ve onun işbirlikçileri tarafından konuşulmuyordu. Aksine, Türkçe pazardan saraya kadar egemen olan dildi ve kamusal yaşamın tüm yönlerine damgasını vurmuştu. Ermeni toplumu dolayısıyla içinde bulunduğu toplumda yaşamını sürdürebilmek için farklı derecelerde Türkçe'yi benimsemeye mecbur kaldı.

Osmanlı Ermenileri'nin Türkçe'yle ilişkisi zamanla daha da arttı. Emperyal bir dilin varlığının bir milletin kronolojisinde herhangi bir husus olduğu ya da toplumun sadece elit kesimine sızdığı söylenemez. Dört yüzyıl boyunca Türkçe sadece bürokraside resmi olarak değil aynı zamanda gayri resmi şekilde Anadolu'nun çok dilli köy ve kentlerinde inançlar arası ilişkilerde her yerde mevcuttu.

Başka sömürge toplumlarının aksine Osmanlı Ermenileri'nin Türkçe'yle ilişkisi Türkçe'nin seküler egemenliğinin sonucu oldu. Doğal olarak Türkçe'nin kamusal yaşamda sürekli varlığı çok sayıda Osmanlı Ermenisini Ermenice konuşmalarına Türkçe kelimeler dahil etmeye teşvik etti. Ayrıca 19. yüzyılda Anadolu'da Ermeniceyi çok az bilen büyük Ermeni toplulukları mevcuttu. Kilikya, Yozgat ve Ankara bölgelerinde bulunan Osmanlı Ermenileri sadece Türkçe konuşuyorlardı ve Türkçe'yi anadilleri olarak öğrenmişlerdi.

Türkçe önce emperyal egemenliğin dili olarak görülmüştü, ama kuşaklar boyunca çoğu Osmanlı Ermenisi için bildikleri tek dil haline geldi. Birbirlerini sevdikleri, ağladıkları, şakalaştıkları ya da kavga ettikleri dil oldu. Başka bir deyişle Türkçe başkalarına ait olduğu kadar Ermenilere de ait bir dil olmuştu.

Başka alfabelerde Türkçe

Osmanlı döneminde din milli aidiyet için en önemli belirleyiciydi. Dinin dilin önüne geçmesi Türkçe konuşan Ermenilerin hristiyan olarak Ermeni toplumunun bir parçası olarak kabul edilmeleri anlamına geliyordu. Bu olgu sadece Osmanlı Ermenileri için geçerli değildi. 20. yüzyılın ilk on yıllarında etnodilsel milliyetçiliğin galip gelen yükselişine kadar Türkçe din ve etnik köken kısıtlarından büyük ölçüde muaf bir dildi. Osmanlı dili olarak Türkçe çarpıcı bir şekilde imparatorluğun müslüman olmayan toplumlarındaki yazılı kültürde etkisini gösteriyordu. 

Bu toplumlar dini kitaplarının harflerini biliyor ama dilini konuşmuyordu. Ortodoks Rum Karamanlılara ait Yunan alfabesiyle yazılmış Türkçe örnekler mevcut. Yahudi toplumunun bir bölümü için İbrani alfabesiyle, Süryani toplumu için Süryani alfabesiyle Türkçe yazılmış metinler bulunuyor. 

Ama en etkiliyeci olanı Osmanlı İmparatorluğu'nun Türkçe konuşan Ermeni toplumu için Ermeni alfabesiyle Türkçe yazılmış romanlar, çeviriler, gazeteler, dini metinler, sözlükler ve kılavuzlar repertuarıydı. İki yüz yıl içinde yüzden fazla yayın ve iki bin kitap "Ermeni Türkçesi" olarak adlandırılan bu dilde basılmıştı. Bu Ermeni-Türkçesi malzemenin önemli bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında basılmıştı, bu da Ermeni Soykırımı'nın öncesinde hayli büyük ve güçlü bir Türkçe konuşan Ermeni toplumuna işaret ediyor. Hangi dili konuşursa konuşsunlar, o dönemden hayatta kalanlardan ve memleketlerinden kaçmak zorunda kalanların büyük kısmının sorduğu zor soru şuydu : Ermeni diasporasının ilk senelerinde kullandığı Türkçe'ye bu dili konuşan topluluklar daha büyük Ermenice konuşan toplulukların içinde eridiği zaman ne olacaktı ? "Katilin dili" olarak yeni bir boyut kazanan Türkçenin soykırım sonrasında oluşan diaspora Ermenileri tarafından kullanımı nasıl algılanacaktı ?

Soykırımın ertesindeki milli birliğe ulaşma çabaları öncelikle dil üzerine yoğunlaştı. Ortadoğu ülkelerindeki Ermeni okulları ve yetimhanelerinde Türkçe'den tiksinmeye ve hayatta kalan Ermeni toplumunun bir bölümünde milli yeniden doğuşu sağlamak üzere araç olarak Ermeniye hakimiyete özel bir vurgu yapılıyordu. Çocukların dilsel davranışları Ermenice'nin lehine eğitilebilirken onların anne-babaları ve dedeleri için Türkçe yaşanmış bir hayatı unutmak o kadar kolay değildi. Dil ve etnik köken Ermeni diasporasına daha sıkı bir şekilde bağlı hale geldikçe çocuklar Türkçe konuşan yaşlı ebeveynlerinin varlığına anlam vermekte zorlanan bir milli sistemin parçası oldular.

Türkçe'nin milli sistemden dışlanması iki dille yönetilen iki ayrı dünya yarattı : Ermeni diasporasının Türkçe'yle bugün kurduğu ilişkinin merkezinde bulunan kamusal/özel dünyalar. Ortadoğu, Avrupa ve Amerika'da diasporanın ilk yıllarında üç dil sürekli temas halindeydi : aile hayatının Türkçe ya da Ermenice lehçesi ve yerleşilen ülkenin dili. Bu son katman bir kenara bırakılırsa diasporanın dili olarak Ermeniceye öncelik verildi, Türkçe ise kapalı kapılar ardına ve özel alana itildi. New York, Boston ve Buenos Aires gibi şehirlerde 1960'lı yıllarda Ermeni-Türkçesinde yapılan yayınların devam etmesi dilsel tekliğe rağmen Osmanlı İmparatorluğu'nda doğmuş son nesil Ermenilerde Türkçe'den Ermenice lehine vazgeçmek konusunda bir tereddüt olduğunu göstermekteydi.

Diasporanın ilk yıllarında Türkçe'nin devam eden kullanımı Ermeni diasporasının Türkiye'ye bugün paradoksal bir şekilde bağlı olmasını açıklamaya katkı sunuyor. Hayatta kalan kuşağın diasporada doğan ilk kuşağa Türkçe'yi aktarması iki dil arasında kalan çocuklar yarattı. Bu kuşakta çocuklarının yanında özel konuşmalar yapmak için Türkçe'yi kullanan anne-babalarından ya da yapılan sohbetlerden duydukları, onlara anlatılan Nasrettin Hoca hikayeleri ve okuma-yazma bilmeyen ebeveynlerinin yerine yazdıkları Ermenice harfli Türkçe mesajlar sayesinde Türkçe'ye mükemmel bir şekilde hakim olan ve bunu saklayan Ermeniler ortaya çıktı.

Fosilleşmiş Türkçe

Bir yüzyıl kadar sonra Ermeni diasporası hala Osmanlı geçmişinden dilsel parçalarla yaşıyor. Türkçe büyük ihtimalle diasporadaki ilk kuşak Ermeniler arasında daha güçlüydü, ama ikinci, üçüncü ya da dördüncü kuşaklar asla bu dille tamamen temaslarını kaybetmediler. Osmanlı Ermenileri'nin torunlarının konuştuğu Batı Ermenicesi'nin günlük dilinde Türkçe güçlü bir şekilde yerleşmiş durumda.  Ermenice ya da Türkçe konuşan ailelerde konuşmaya Türkçe kelimeler karıştırmak o kadar yaygın ki makour (Ermenice "saf") bir Ermenice konuşan biri olarak bilinmek büyük bir iltifat sayılıyor.

Türkçe kelime ve deyimler ailenin günlük yaşamına o kadar derin bir şekilde dahil olmuştur ki insanların en çok kullanılan bazı kelimelerin Türkçe kökenli olduklarını anlamak için Ermenice dersleri almaları gerekir. Diasporada Ermenice sınıflarında öğrenciler dedelerine "Dede" diye seslenen,, arkadaşlarına gidelim demek için "Haydi", susmaları için "Sus" diyen, kahvelerini bir "fincan"a koyan, şaşırdıklarında içlerini çekerek "Babam" diyen, patlıcana "patlıcan" diyen tek kişiler olmadıklarını öğrenirler. Bu kelimelerin bazılarının Ermenice karşılıkları vardır, ama çoğu kişi onları çocukluklarının sıcaklığını taşıyan Türkçe kelimelere kıyasla yapay bulurlar.

Ermeni diasporasında Türkçe'ye dair hisler yine de çok çeşitlilik gösterir. Türkiye'nin soykırımı inkarda ısrarı bazılarını Türk olan herşeye -dil dahil- kuşkuyla yaklaşmaya yöneltmiştir. Bu tutum geçen yüzyılda Türkçe'nin temsil eder hale geldiği haksızlığa bir tepkidir. Türk ve Ermeni halkı arasında soykırımdan çok önce ilişkiler vardı. Türkçe'yi kirletici bir unsur olarak görüp günlük Ermeniceden bu dilin tüm izlerini silmeye çalışmak Ermeni halkının tarihini bilmemektir.

Türkçe ile yüzyıllar boyunca kurulan yakınlık kolayca yok edilemez. Diaspora Ermenilerinin çoğu bu tarihsel bağları isimlerinde taşırlar : mesleklerin izleri Boyacıyan, Terziyan, Kuyumcuyan gibi isimlerde görülürken, şaşkınlık ibaresi de Altıparmakyan, Dilsizyan, Deveciyan, Çürükdişyan gibi isimlerde kendini gösterir.

Bir çok Ermeni için bu bağlar Türkçe kelimelerin telaffuzunda da gizlidir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki dil reformlarından uzakta olmak artık Türkiye'de mevcut olmayan ama Ermeni diasporasının evlerinde yaşayan fosilleşmiş bir Osmanlı dönemi Türkçesini de mümkün kılmıştır. Soykırımla birlikte Türklerle temas yok olduğundan beri dil 1915'te donmuş kalmış ve bu eski şekliyle gelecek kuşaklara aktarılmıştır. Diaspora Ermenileri Türkçe'yi okulda öğrenmemiş ama büyüklerinden miras almış olduğu için lokhum ya da çocukh gibi kelimeleri başka bir zamanın Anadolu köylüleri gibi telaffuz etme eğilimindedirler.

Diaspora Ermenileri'nin Türkçe'yi sahipleniş şekillerinde de bağlar görülebilir. Örneğin Türkçe zevzek kelimesi alınıp Ermenice kelime türetme kurallarına uydurularak karma bir şekilde zevzekutiun kelimesi ortaya çıkmıştır. Aynı olguyu Ermenice küçültme eki "ig" ile yapılan kelimelerde de görürüz : "can" kelimesinden türetilen "canig"teki gibi. Ermenice kelimeler de yeni karma deyimler türetmek için Türkçe dilbilgisi kurallarına uydurulur. Örneğin günlük Ermenicede kullanılan "tche me" (değil mi ?). Türkçe'nin soru eki "mi" Ermenice kelimeye eklenerek sadece Türkçe'de mevcut bir dilbilgisi formatında soru yaratılır.

Siyasetin bir an askıya alınması

Ermeni soykırımı Osmanlı Ermenileri'nin neredeyse herşeylerini ellerinden aldı, ama dillerini alamadı. Soykırımı izleyen yıllarda Türkçe kelime ve deyimleri günlük dilden silme çabaları özel alanda başarılı olamadı ve Türkçe günlük Batı Ermenicesinde varlığını sürdürdü.

Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Türkçe'nin temsil eder olduğu politikalar Ermeni diasporasının ilk yıllarından beri kullanılan dile başka anlamlar yükledi. Bazı Türkçe kelime ve deyimler ailenin mutlu anılarını hatırlatsa da soykırımının inkarının diaspora kültüründeki ağırlığı Türkçe'nin Ermeni diasporasında algılanışını etkiledi. Başka bir deyişle Türkçe'nin Türk devleti ve politikalarıyla özdeşleşmesi bazı kesimleri Türkçe'nin Osmanlı Ermenileri'nin ve onların diasporadaki torunlarının hayatındaki silinmez yerini tanımaktan alıkoydu.

Türkçe'nin uyandırdığı karmaşık duyguların ortasında dilin ve siyasetin bağlarının koptuğu bazı anlarda Ermenilerin 1915 öncesinde Türkçe'ye yönelik tutumları gibi hususları görmek mümkün olabiliyor. Bu ikili tutum aynı birey için de geçerli olabiliyor : Türk fındıklarını boykot eden Amerikalı bir Ermeni anneannesinin ona çocukken söylediği Türkçe deyimlerle kendini rahatlatabiliyor, her 24 Nisan'da soykırımın inkarına karşı eylemlere katılan bir Fransız Ermenisi çocuklarına "Paşam" (ya da Türkçe eki Ermenice ekle değiştiererek "Paşas") diye seslenebiliyor, Anadolu'daki Ermeni kültürel mirasının yıkılmasına isyan eden Lübnanlı bir Ermeni bunu dilinin ucuna gelen renkli Türkçe küfürlerle yapabiliyor. 

Diaspora Ermenilerinin Türkçe mirasının özel boyutu bu dili Ermeni toplumunun dışındakilere neredeyse görünmez kılıyor. Özellikle de Osmanlı geçmişinin Ermenilerin dilleri vasıtasıyla yaşadığından hiç haberi olmayan Türkiye'deki insanlar için.

 

kimliği

E-bülten

E-bültenimize üye olmak için

"Repair" proje ortaklari

 

Twitter

Facebook