Başyazı

Perşembe, 10 Ekim 2013 17:07 tarihinde oluşturuldu
 
 


Türkiye ve Avrupa Birliği

19. yüzyılın ortalarından beri, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermenilerin kaderi Batı ülkelerinde sürekli gündemde oldu. "Doğu meselesi"ne dahil kabul edilen Ermeni sorunu, Osmanlı İmparatorluğu’nda dini azınlıklara uygulanan baskıyı ortaya koyuyordu. 

Hümanist değerlere hassasiyet gösteren Avrupa kamuoyu  ezilen halkların yanında tavır alıyor, siyasi iktidarı elinde tutanlar ise bu tepkilerde “Avrupa'nın hasta adamını” bitirmek ve aynı zamanda kendilerine ahlaki ve insani bir kılıf bulmak için bir vesile buluyorlardı. Ne yazık ki Batı'dan gelen bu niyet beyanları Ermenilerin 1894-96 ve 1909’da maruz kaldıkları katliamların önüne geçemedi. Ermenilerin 1915'te iktidarda olan Jön Türkler tarafından etnik temizleme yoluyla Anadolu’dan tamamen silinmelerini de durduramadı. Bu etnik temizlik, günümüzde, 20. Yüzyılın ilk soykırımı olarak tanınmaktadır.


“Ermeni sorunu” ana talebi Türk devleti tarafından yaklaşık yüz yıldır inkar edilen soykırımın tanınması olan “Ermeni davası"na dönüştü.


Son otuz yıl içinde, çeşitli ülkeler ve uluslararası kuruluşlar evrensel bir önem kazanan bu suçu tanıdılar. Bazı hükümetler, örneğin Amerika Birleşik Devletleri, stratejik bir ortağını kaybetmemek için soykırımı tanımaktan kaçındı. Diğer yandan, kimi ülkeler Türkiye ile ikili ilişkilerinde soykırımının tanınması hususunu kullandı. Bazı ülkelerde siyasetçiler bu savaşı kendi çıkarlarına kullanarak durumu suistimal ettiler, bunu özellikle iç siyaseti kızıştırmak veya gündemi değiştirmek için kullandılar.


1999 yılı Aralık ayında Türkiye’ye AB üyeliğine adaylık statüsü verildiğinden beri Ermeni soykırımının tanınması Avrupa kamusal alanında yinelenen, çoğunlukla taraflı bir tartışma haline geldi.  


Bu sebeple, Türkiye-Avrupa Birliği dosyasını defalarca yapılan "Üyeliğe evet mi hayır mı ?" tartışması etrafında değil, Ermeni-Türk meselesi açısından ele almayı tercih ettik.


Bu karmaşıklığı perspektif Türkiye ve AB arasındaki ikili ilişkiler çerçevesini aşarak Türkiye, AB ve Ermenileri (Ermenistan ve AB’de yaşayanları) içine alan, üç boyutlu bir şema halini almaktadır :


- AB sınırları içinde, soykırımdan kurtulanları torunları olan ve adalet isteyen bir milyondan fazla Avrupa vatandaşı Ermeni yaşamaktadır. Bazı Ermeni örgütlenmeleri, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi için Ermeni soykırımının tanınmasının bir koşul olması yönünde baskı uygulamaktadır.    Ermeniler içinde birliğe giriş sürecinin Avrupa kurumlarının Türkiye üzerindeki baskı gücünü artıracağı görüşü çoğunluktadır.

- Ermenistan 1993’ten beri Türkiye’nin ekonomik ablukasına maruz kalmasına rağmen, Türkiye’nin AB’ye girişine karşı değildir ve ayrıca Türkiye ile diplomatik ilişkileri başlatmak için herhangi bir koşul öne sürmemektedir. Aynı zamanda Ermenistan Avrupa kıtasının kapısında durmaktadır, Avrupa Birliği ile Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları bazında ilişkiler yürütmektedir.

- Türkiye’deki demokratik açılımlar ve bazı tabuların ortadan kalkması Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin başlaması ile aynı zamanda gerçekleşti. Türkiye'de Ermeni meselesinde devlet katında olmasa da sivil toplumda bazı ilerlemeler kat edilmiştir. Türkiyeli entellektüel ve aktivistlerinin bir bölümü AB’ye giriş sürecinin toplumsal özgürlükleri sağlamlaştıracağına, ifade özgürlüğünü koruyacağına ve Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini savunan örgütleri güçlendireceğine inanmaktadırlar. Bu bağlamda, AB'ye üyelik süreci soykırımın tanınmasını kolaylaştırma potansiyeli taşımaktadır.

- Avrupa’da üç milyondan fazla Türkiye kökenli göçmen yaşamaktadır ve bunların tamamı vatandaşlık haklarına sahip değildir. Türkiye ve AB arasındaki politik gerilimler bu insanların çevreleri ile ilişkilerini de etkilemektedir. Kürtler ve Türkiye'de devlete eleştirel bakan başka gruplar Ermeni soykırımının tanınmasının Türkiye’nin AB’ye girmesi için bir koşul olmasına yakın durmaktadırlar.

Bütün bu faktörler bu konuda söz sahibi aktörlerin kat ettiği politik ve jeopolitik gelişmelerle birlikte zaman zaman üst üste binebilmektedir. Ahlaki ve insanı değerler ekonominin acımasız yasalarıyla yönetilen siyasetin taviz kurallarına tabii olmaktadır.

Bu yeni dosyanın Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği meselesine dair Türkiye, Ermenistan ve diaspora sivil toplumlarının yönelimlerine ışık tutabilmesini umuyoruz.