Ermeni-Türk platformu

Türkiye, Ermenistan ve diasporadan görüşler
Tüm yazılar Türkçe, Ermenice, İngilizce ve Fransızca dillerinde

 

Diyarbakır için nasıl bir gelecek ?

 
 
 

Başka bir bakış


Diyarbakır için nasıl bir gelecek ?

Martine Assénat

 

 
Martine Assénat

Paul-Valéry Montpellier III Üniversitesi’nde Roma tarihi yardımcı doçenti

Diyarbakır Suriçi’nin kamulaştırılmasından sonra Paul-Valéry Montpellier III Üniversitesi’nden yardımcı doçent Martine Assénat şehrin tarihi merkezinin önemini hatırlatıyor. Şehrin Roma, Bizans, Orta Çağ ve Osmanlı geçmişini anlamak için başlıca kaynaklardan biri olan bu eski sokakların orjinal yapısının korunmasının neden hayati öneme sahip olduğunu anlatıyor. Kürt hareketi ve güvenlik güçleri arasındaki çatışmalarda zarar gören ya da yıkılan, aralarında Ermeni Katolik Kilisesi ve Dört Ayaklı Minare ile birlikte Şeyh Mutahhar Camii’nin de bulunduğu yapı ve mekanların bir listesini çıkarıyor. Parsellerin %82’si kamulaştırılan, nüfusu göç ettirilerek ve seçkinleştirmeye maruz bırakılarak yapısının değiştirilmesi riski bulunan şehrin bu bölgesinin geleceğine dair sorular soruyor.

Diyarbakır’ın Suriçi mahallesi 21. Yüzyılın yeni bir şehri, « yeni bir Toledo » mu olacak ? Yoksa Unesco’nun dünya mirası listesinde yer almış ama Ortadoğu’yu kasıp kavuran çatışmalarda yıkılmış bir şehir, yeni bir Palmira mı olmak Suriçi’ni bekleyen ?

2015 sonbaharında Türkiye’nin doğusunda pek çok şehirde özyönetim ilan eden Kürt hareketinin mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında silahlı bir çatışma başladı. Şiddetli çatışmalar son derece ağır bir insani bilanço bıraktı : Kürt hareketine göre 2 Aralık 2015’ten bu yana 70 güvenlik güçleri mensubu (asker, polis, korucu) ve 250 sivil hayatını kaybetti, polise göre 270 “terörist” ve birkaç sivil öldürüldü.

Bu çerçevede ağır silahlarla yapılan operasyonlar Sur’daki tarihi yapılara ciddi bir şekilde zarar verdi. Oysa Sur herhangi bir yer değildi. En uzak kökenlerinden beri kesintisiz bir şekilde yerleşim yeri olmuş Roma-Yunan Amida’sı, Süryani Kral yıllıklarının Amedu’su olan Diyarbakır şehir merkezinin sınırlarını çizen, Unesco tarafından dünya mirası olarak tescillenmiş, Orta Çağ'dan bu yana şehirden geçen seyyahların pek çok defa tasvir ettiği, Yukarı Mezopotamya tarihinin başlıca mekanlarından birini teşkil eden beş kilometre uzunluğundaki çarpıcı surların adını taşıyor bu mahalle. 1988’den beri “kentsel arkeolojik alan” olarak belirlenmiş Suriçi, Unesco sit alanı olan surların tampon bölgesini oluşturuyor ve özel bir konfigürasyona sahip : Suriçi Bizans surlarıyla sadece çevrelenmiş değildir, surların tarihinin bir parçası ve hatta açıklamasıdır.

Çatışmadan önce, seçkin ailelere ait evlerin restorasyonu gibi, şehir merkezindeki pek çok tarihi yapının öne çıkarılması Kültür Bakanlığı ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin dahil olduğu kamu kurumlarının başlattığı bir çalışmaydı. Bu girişimler farklı programlara sahipti : hükümet Müslüman dini yapıların restorasyonunu teşvik eder iken, belediye şehir dokusunun çok kültürlü ve çok inançlı yapısını ön plana çıkarmayı tercih ediyordu.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin yakın tarihli bir raporuna göre çatışmalar sonucunda şehrin güneydoğusundaki Hasırlı mahallesinde yer alan Ermeni Katolik Kilisesi, Kurşunlu Camii ve Dört Ayaklı Minaresi ile Şeyh Mutahhar Camii –yapının duvarları sokağa zırhlı araçların girebilmesi için kısmen yıkıldı- Yeni Kapı sokağında bulunan tarihi dükkanlar ve yakılan Paşa Hamamı ciddi bir şekilde zarar gördü. Hasardan payını alanlar listesinde geleneksel sivil mimari yapılarından Mehmed Uzun Müzesi ve Diyarbakır kentsel dokusunun nadir örneklerinden birini teşkil eden kapalı bir sokak ayrıca yer alıyor.

Kültürel mirasın aldığı hasarlar hakkında kendisine sorulan bir soru üzerine dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu İspanyol Cumhuriyetçilere karşı Franko’nun zaferine ve Alcazar’ın yeniden inşasına gönderme yaparak Diyarbakır’ın “yeni bir Toledo” olacağını ilan etti. Sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından Sur ilçesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 21 Mart 2016, Newroz günü imzalan Bakanlar Kurulu kararıyla kamulaştırıldı. Esasında devletin niyetine dair az şey biliniyor ve bu durum mevcut farklı aktörler –belediye, yönetilenler ve kültürel miras sorumluları- arasında istenilen diyalogun kurulmasında gerçek bir zorluk yaratıyor.

Bu karar 2942 sayılı kanuna dayanılarak Sur ilçesindeki 7714 parselin 6292’sinin, yani %82’sinin kamulaştırılmasını öngörüyor. Kalan %18 parsel mevcut durumda TOKİ’ye ya da hazineye ait. Bu durum mülklerin tümünün kamulaştırılması anlamına geliyor.1

Olağandışı bir orandaki bu radikal karar istisnai bir duruma tekabül ediyor ve sahada mahallelerin tamamına giriş yasağı ve batı semtlerinin şehrin diğer yerlerinden izole edilmesi anlaşıma geliyor. Kum torbası ya da beton bloklarla kurulan barikatlarla güçlendirilmiş pek çok kontrol noktası Saraykapı’nın ve Hasan Paşa  Hanı’nın doğusunda kalan ve Yeni Kapı sokaktan Mardinkapı’ya kadar Gazi Caddesi’nin doğusundaki bütün sokaklara erişimi engelliyor. Mardinkapı, Sur ve Ben-u-Sen mahallesi arasındaki geçiş noktaları da kapatılmış durumda. Sadece Urfakapı, Çift Kapı ve Dağkapı açık, bu yerlerde de dolaşım polis barajlarıyla filtreleniyor. Bu mahalleler gizleniyor ve sadece hafriyat taşıyan kamyonlar geçebiliyor.

Girişe açık sokaklar ise onlarca çocuğun gürültülü oyunları ve sıradan insanların sakin gidiş-gelişlerinden arındırılmış, Türk bayrakları ve milliyetçi duvar yazıları her yeri kaplamış.

İnternet’te harap olmuş şehrin fotoğrafları dolaşırken bu koşullar tarihi şehir merkezinin geleceği için bütün varsayımları mümkün kılıyor : Sur’un haritadan silinip yeniden inşasının TOKİ’ye verilmesi, yeni şehrin Suriyeli mültecilere tahsis edilmesi ya da sadece gecekonduların yıkılıp tarihi yapıların ön plana çıkarılması… Her durumda Suriçi Diyarbakır toplumu yerini, en iyi ihtimalle, soylulaştırmaya (gentrification’a) maruz kalmış ve bir tür Diyarbakırland’in içinde yer alan bir şehir merkezine bırakacak.


Öyleyse Sur yeni bir Palmira mı olacak ? 4 Temmuz 2015’te Diyarbakır surları ve Hevsel Bahçeleri Unesco’nun Dünya mirası listesine alınmıştı. Bu sebeple çatışma boyunca bir grup KUDEP (Koruma, geliştirme ve denetleme birimi) uzmanı tarafından raporlar hazırlandı ve Kültür Bakanlığı’na sunuldu. Bakanlık Unesco, Icomos ve Icorp nezdindeki Türkiye komisyonlarının üyesi.

Bu raporlarda sit alanının Türkiye’nin imzaladığı –Unesco’nun Kültürel çeşitlilik evrensel bildirgesi (2001), Soyut kültürel mirasın korunması sözleşmesi (Paris, 2003), Dünya doğası ve kültürel mirasının korunmasına dair sözleşme (Paris, 1972), Silahlı çatışma durumunda kültürel mülkiyetin korunması sözleşmesi (La Haye, 1954), Venedik Şartı (1964) ve Amsterdam Bildirgesi (1975) gibi- uluslararası anlaşmaların ve Türkiye Anayasası 2863 nolu ve “Doğal ve kültürel mirasın korunması” maddesinin koruması altında olduğu hatırlatıldı. Barış yanlısı kişiler surların ve Hevsel Bahçeleri’nin Unesco dünya mirası listesinde olduğunu belirterek ateşkes çağrısında bulundu. Kahreden bir öngörüyle, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi zarar gören yapılardan birinin önünde 28 Kasım 2015’te basın toplantısı yaparken öldürüldü.

Sur’un tarihsel bir okuması için

Diyarbakır’ın tarihi merkezinin önemine geri dönelim ve Sur’un tarihi sokaklarının orijinal şeklini korumasının neden hayati derecede önemli olduğunu anlatalım. Anatolia Antica’da yayınlanan bir dizi makalede şehrin sokak dokusunun Roma ve Bizans tarihini anlamak için önemli bir kaynak teşkil ettiği gösterilmişti. İyi bilinen bir mekanizmaya göre Yunan ve/ya da Roma kökenli çok sayıdaki şehir çağdaş kentsel yapı ağlarında eski mekan düzenlemelerinden izler taşır. Evlerin ön yüzleri, sokaklar, ağaçların sırası ve kentsel peyzajın bileşenleri tarafından oluşturulan sıralama bu çarpıcı devamlılığın garantisidir.

Farklı parsel planlarının incelenmesi ve gözlemlenmesi şehrin Roma dönemindeki gelişiminin aşamalarını anlamak ve surların inşa tarihine dair önerilerde bulunabilmek için belirleyici olmuştur. Aynı şekilde şehir dokusu Amida’nın antik mimari görkeminin kırılgan yansımaları olan parsel anormallikleri taşımaktadır. Örneğin Dabanoğlu mahallesinde parsel incelenmesi antik bir tiyatroya tekabül eden bir izi belirlemeyi sağlamıştır. Şehrin doğusu ve batısındaki sokakların yönünün farklılığı Ulu Camii’nin planını daha iyi anlamayı, bu mekanda bir Roma forumunun mevcudiyetinin tanınmasını ve yapının batı yüzünün inşasının Roma-Bizans bağlamında değerlendirilmesini önermeyi sağlamıştır.

Başka anormallikler de tespit edilmiş ve şehrin antik topoğrafyasının oluşturulmasına dair önemli varsayımlarda bulunmayı mümkün kılmıştır. Süryani metinlerinde bahsedilen eski yapılar kentsel doku incelemesi ile karşılaştırılmıştır. Bu parsel istikrarı Amida/Diyarbakır’ın kentsel ve topoğrafya tarihini yazmak için bir nirengi taşıdır çünkü şehre tarihi derinliğini veren kamu binaları ve dini yapıların, halka ya da seçkinlere ait evlerin çoğu bu sokak labirentini oluşturmaktadır. Bu bölgede 147’si anıt olarak tescillenebilecek, 448’si ise sivil mimarinin çarpıcı örneği olarak nitelendirilebilecek en az 595 tarihi yapı bulunmaktadır.

Örneğin Yeni Kapı sokağı tarihsel açıdan zengin yapılarla kaplıdır, çünkü eskiden şehrin decumanus’larından (Roma şehir yapısında doğu-batı ekseninde açılan yollardan) biriydi. Şeyh Mutahhar Camii ile Dört Ayaklı Minare’nin, Surp Giragos ve Keldani kiliselerinin ve bir sinagogun burada bulunmasının sebebi tam da bu statüsüdür. Bu yapılar Roma şehir planında ana eksenlerden biri olarak edilen bu yolda prestijli bir mevkiyi bu sebeple paylaşıyorlardı. 

Bu parsel yapısı şehrin Orta Çağ ve Osmanlı dönemini incelemek için de önemlidir. Tarihi kaynaklar Antik çağlardan sonraki dönemlere ait, halen ayakta ya da yıkılmış bir dizi yapıyı işaret ediyor. Sur’da bu sayede eski Süleyman Paşa su kemerinin izini bulmak mümkündür ve söz konusu yapı bu konudaki örneklerden sadece biridir.

Şehir merkezinin parsel yapısını korumanın hayati öneme sahip olduğu ve parsellerdeki her türlü değişikliğin Sur’un tarihinin önemli sayfalarını geri dönülmez bir şekilde yok edeceği anlaşılmaktadır. Oysa Sur’da olan bitene dair –Yeni kapı sokağındaki tarihi sıralamanın yıkıldığını ve yerleşim adalarının tümden yok edildiğini gösteren havadan çekilmiş o fotoğrafta gördüğümüz gibi- bildiğimiz az sayıda şey son derece endişe vericidir.

Diyarbakır’daki iç savaşın son derece ağır insani ve siyasi bedeli olmuştur ve şehrin geleceğine ilişkin şüphesiz önemli sonuçları olacaktır. Savaştan önce Diyarbakır yeniden doğan bir şehirdi. 4 Temmuz 2015’te Unesco Dünya mirası olarak tescillenmesi, her ne kadar çeşitli aktörler farklı projeler geliştirse de, büyük hedeflere sahip kültür politikalarının hayata geçirilmesine yol açan barış sürecinin mümkün kıldığı güzel bir hikayenin taçlandırılması anlamına gelmişti. 90’lı yıllarda Sur’a göçle gelen nüfusun yığılmasından ve bunun kentsel yapılardaki etkisinden sonra, Unesco tescili şehir ve sakinleri için yeni bir umut yaratmıştı. Kişisel ya da kolektif girişimler bu yeniden doğuş umuduna yavaşça hayat veriyordu. Bu durum Diyarbakır Evi ya da Sülüklü Han gibi geleneksel yapıların restorasyonu ile yerel ve mikro-ekonomik projelerin paylaşılması için halka açılmalarına yol açmıştı. Bu atmosfer ve kolektif heyecan Unesco dinamiğini doğurmuş ve Sur’un tescillenmesini sağlamıştı. Bu yüzden Sur kendisi olarak kalmalıdır.


[1] Kültürel Miras. Sur ilçesindeki hasarın değerlendirilmesi raporu. Silahlı çatışmanın sonucu, Diyarbakır 30 Mart 2016, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan rapor.

kimliği

E-bülten

E-bültenimize üye olmak için

"Repair" proje ortaklari

 

Twitter

Facebook